Netflix’in sosyal medya kullanıcılarını ikiye bölen orijinal belgeseli: Sosyal İkilem
Sosyal İkilem ya da orijinal adıyla The Social Dilemma sosyal medyanın zararlı etkilerini ünlü sosyal medya uygulamalarının yaratıcılarıyla tartışıyor. Direkt sektörün yaratıcılarıyla sektörün zararlı etkileri hakkında konuşmak. İlk bakışta kulağa çok sert gelebilir. Ama şöyle bir durum var, belgesel Netflix’e ait. Bir yerde Netflix için de bir sosyal medya uygulaması diyebiliriz. Bu nedenle düşünüldüğü kadar sert değil. Sonuçta kullanıcılarını kendine bağımlı hale getirmeye çalışan ve bunun için sürekli kişiselleştirilmiş öneriler sunan bir platformun kendi bacağına sıkmasını bekleyemeyiz. Üstelik sosyal medya kullanırken de genellikle işlevsiz bir şekilde ekrana bakıyoruz Netflix içeriklerini izlerken de. Bu önemli bilgiyi de paylaştıktan sonra Sosyal İkilem belgeselinin hangi konular üzerine eğildiğine geçebiliriz.
Sosyal İkilem belgeseli özellikle iki nokta üzerinde duruyor. Bunlardan birincisi sosyal medyada kişileştirilmiş deneyim ile kullanıcıların bilgilerinin ele geçirilmesi ve reklam verenlere satması. İkinci olarak üzerinde durduğu nokta ise bilgi kirliliğine neden olması. Özellikle bu iki nokta üzerinde duran belgesel kıyısından köşesinden hayatımızdan çalınan zamana, özellikle gençlerin agresif, asosyal ve gerçek bilgiyi ayırt edemeyecek duruma gelmesine ve bağımlılık etkisi yaratmasına da değiniyor. Şöyle kısaca üstünden geçtikleri bir konu da kitlesel eylemlerin durağı olan sosyal medyanın her zaman mantıklı kitlesel eylemler meydana getirmemesi.
İlk başta söylediğimiz kişileştirilmiş deneyim ile kullanıcıların bilgilerini toplayarak reklam verenlere satılması durumu belgesel boyunca en çok işlenen konu. Bu arada Sosyal İkilem bir belgesel ama sosyal medyanın gençler üzerinde yarattığı etkileri ve siyasal propagandaların sosyal medya üzerinden yürütülmesine ilişkin bir canlandırma da yapılmış. Üç çocuklu orta sınıf bir aile üzerinden sosyal medyanın bilhassa gençleri nasıl etkilediği gösteriliyor. Canlandırma gerçekten de film tadında ve bazı sahnelerde aslında bir belgesel izlediğinizi unutmanız muhtemel.
Sosyal İkilem belgeselinin ana konusunu oluşturan kişiselleştirilmiş deneyim meselesi. Bu yapay zeka sayesinde uygulamaların kullanıcıları sosyal medya uygulamalarının zamanla kendilerinden bile iyi tanıması. Geliştirilen yapay zeka sayesinde bizim yaşımıza, ilgi alanlarımıza, zevklerimize, çevremize ve içinde yaşadığımız topluma uygun içerikler karşımıza çıkartılıyor. Biz de böylelikle her geçen gün biraz daha bilgi paylaşımı yapıp zamanla kendimizi daha da açık ediyoruz. Bu durumun özellikle de reklam verenlerin ekmeğine yağ sürdüğünün altını çizen Sosyal İkilem, sosyal medya kullanıcılarının uygulama içinde zaman geçirdikçe daha da para ettiğini söylüyor.
Bir yerde ürün yoksa ürün sizsiniz
‘Bir yerde ürün yoksa ürün sizsiniz’ diyen Sosyal İkilem sosyal medya kullanıcılarının bilgilerinin aslında bir nevi hayatlarının satıldığını iddia ediyor. Her adımımızın izlendiği ve bu takip sürecinin daha kolay hale gelmesi için her geçen gün uygulamalara yeni bir özellik eklendiği belirtiliyor. Kısaca bir örnek vermek gerekirse sizin konum bilgilerinizden nerelere seyahat ettiğinizi, en çok hangi mekanlarda vakit geçirmekten hoşlandığınızı biliyor yapay zeka. Böylece size sunacağı reklamlar da ona göre oluyor. Hal böyle olunca reklam verenler de nokta atışı yapacaklarını bildikleri için sosyal medya uygulaması üreticisi şirketlere yüksek meblağlarda para ödüyorlar. Bu aslında hepimizin bildiği bir konu.
Belki konunun çok derinine inmesek de hatta orta karar bir kullanıcı olsak bile önümüze sunulan reklamların kendi ilgi alanlarımızla ilgili olduğunu anlayabiliriz. Bu sebeple aslında burada tartışılması gereken konu bizim bilgilerimizin satılıyor olması. Bunun ahlaki boyutları üzerinde durmayan belgesel daha çok kullanıcıları kendilerini korumaya teşvik ediyor. Hatta belgeselin sonlarına doğru kullanıcılara ‘bildirimleri kapatın, reklam linklerine tıklamayın, hayattan kopmayın, kendinize sosyal medya kullanım kotası koyun’ gibi önerilerde de bulunuyor. Bu öneriler iyi hoş ancak gerçekten şirketlerin reklam verenlere bilgileri satmasının etik boyutlarıyla ilgili ciddi bir söylem geliştirilemiyor 2 saatlik Sosyal İkilem belgeselinde.
Yapay zeka ilk andan itibaren özel bilgilerimizi raporluyor
Yapay zekanın bilgilerimizi daha hesabımızı ik açtığımız anda raporladığını ve ona uygun içeriklerle karşımıza çıktığını neredeyse hepimiz biliyoruz. Bu verilere sahip olan yapay zeka bizi bizden bile iyi tanımaya başlıyor. O yüzden hangi ürünleri satın almak isteyeceğimizi de iyi biliyor. Reklam verenler de sosyal medya uygulaması geliştiren şirketlerin bu bilgilere sahip olduğunu bildiği için uygulama reklamlarına daha çok para yatırıyor. Tam bir kazan-kazan modeli. Hem sosyal medya geliştiricileri daha çok kazanıyorlar hem de reklam verenler. Bu durumda bu ücretsiz uygulamaları 7/24 büyük bir zevkle kullanan bizler de aslında satışa çıkartılmış oluyoruz. Ortada bir ürün yok, yani aslında var. O satılan ürün biziz. Bizler, sosyal medya kullanıcıları.
Dünyada sadece iki sektör müşterilerine kullanıcı der;
Uyuşturucu satıcıları ve sosyal medya uygulaması geliştiricileri
Sosyal İkilem belgeselinde özelikle üzerinde durulan ikinci noktanın bilgi kirliliği ve bunun kitlesel eylemler üzerindeki olumsuz etkileri olduğunu söylemiştik. Ancak çok derinlerine inilmese de bahsedilen bir konu daha var. Sosyal medyanın bağımlılık yapıcı etkisi. Bununla birlikte gençler üzerinde yarattığı olumsuz etkiler. Canlandırma sahnelerinde evin ortanca çocuğu Ben’in, annesinin tüm ambargosuna rağmen kısa süreli sosyal medya diyetini hemen bozduğunu ve sabaha kadar sosyal medyada vakit geçirdiğini görüyoruz.
Bir yeni bildirim: Eski sevgilinin yeni bir sevgilisi var
Canlandırma sırasında Ben’i kaybettiğini düşünen yapay zeka robotları hemen harekete geçiyor. Hızlıca Ben’in diyetini bozmasını sağlayacak formüller üretiyor. Önce reklam bildirimleri, yeni arkadaş bildirimleri gönderiliyor. Ben’in uygulamaya dönmediğini farkeden yapay zeka bu sefer bambaşka bir yöntem deniyor. Ben’e bir bildirim gidiyor; ‘Eski sevgilinin yeni bir sevgilisi var.’ bu mesajı alan Ben, ‘yok artık’ diyerek telefonuna sarılıyor. Yapay zeka kullanıcıların bir şekilde dikkatini çekecek bir şeyler her zaman buluyor. Bizi çok yakından tanıdıkları için bunu yaparken de hiç zorlanmıyorlar. Bizi tamamen pasif hale getiren, yepyeni içeriklerle sürekli gözümüzü boyayayan sosyal medya uygulamaları bir süre sonra tam bir bağımlılığa dönüşüyor. Sosyal medyanın tam bir bağımlılık olduğunu da aslında hepimiz biliyoruz. Sosyal İkilem aslında bu noktada da bilinenlerin çok ötesine geçemiyor diyebiliriz. Ama güzel bir hatırlatıcı olduğu da kesin.
Bir sürü beğeni ve bir yorum var: ‘Kulakların çok çirkin’
Biraz da evin küçük kızı Isla’dan bahsedelim. Isla da tam bir bağımlı ve sürekli daha çok beğeni almasını sağlayacak içerikler paylaşıyor. Ancak bir gün fotoğraflarından birinin altında ‘kulakların çok çirkin’ yorumunu görünce dünyası kararıyor. Bir de Cassandra var. Evin en büyük çocuğu. Aslında sosyal medya çılgınlığının tam içine doğmamış ama yine de hayatında sosyal medya yoğun bir şekilde olan tam bir 90’lar başı çocuğu. O da anne ve babası gibi kardeşlerinin sosyal medya bağımlılığının farkında ama baş etme yöntemleri çok başarılı değil. Üç kardeş üzerinden nesillere göre sosyal medya bağımlılığının derecesine de bir gönderme yapıyor Sosyal İkilem.
Tekrar evin küçük kızı Isla’ya dönecek olursak, onun yaşadığı ‘çirkin kulak’ sendromu üzerinden sosyal medyanın yarattığı gerçek dışı algıya da dikkat çekiliyor. Facebook’ta beğeni butonu üzerinde çalışan bir yapay zeka geliştiricisi bu durumla ilgili ‘Bizler beğeni butonu üzerinde çalışırken bunu pozitif bir şey olarak düşünmüştük, insanların beğenildiğinde mutlu olacağını beğenilmediğinde de depresyona gireceğini tahmin etmemiştik.‘ diyor. Sosyal medyanın gerçek hayat ile sanal hayat arasındaki ayrımı kaybetmemize neden olduğu konusuna da küçükçe dokunduruluyor böylece.
Bilgi kirliliği ve teyitsiz kaynaklar toplumdaki kin ve nefreti alevlendiriyor
Sosyal İkilem belgeselinde üzerinde durulan ikinci ve en önemli konu ise bilgi kirliliği. Sonsuz verinin çok kısa sürede yayılması ve bu durumun toplumdaki siyasi ayrılıkları kuvvetlendirmesi. Özellikle de siyasi partilerin en temel propaganda aracı haline sosyal medya uygulamaları. Bu şekilde kullanıcıların adeta büyülendiğine dikkat çekiliyor. Kendini yakın hissettiği ya da desteklediği partinin yaptığı paylaşımları sorgusuz sualsiz kabul eden kullanıcılar karşıt görüştekilere kin beslemeye başlıyor. Kendi tarafında kabul edilenlerin paylaşımları teyite ihtiyaç duymadan kabul edilirken karşıt görüşün paylaşımları doğru bile olsa yok sayılıyor. Bunu fark eden yapay zeka hem yakın olduğumuz içerikleri önümüze sunarak gerçekliğimizi kaybetmemize neden oluyor. Hem bu şekilde para kazandırıyor hem de karşıt görüştekilere olan negatif duygularımızın güçlenmesine neden oluyor. Bununla ilgili de derinlikli incelemeler yapan ve veriler paylaşan Sosyal İkilem belgeseli bu durumun önüne geçilmesi için bazı önerilerde bulunuyor. ‘Haberleri farklı kaynaklardan okuyun, sosyal medya paylaşımlarına haber muamelesi yapmayın, birkaç kaynaktan doğrulamadan haberleri sosyal medya hesabınızda paylaşmayın.’ En önemlisi de ‘Yanlış bilgi her zaman doğru bilgiden daha hızlı yayılır, bunu asla unutmayın!
Gerçek ve sanal ayrımı kayboldu
Takip ediliyoruz, kendi isteğimizle kendimizle ilgili en mahrem bilgileri bile sürekli paylaşıyoruz, her yerde şifremiz var. Bizim doğum günümüzü eşimiz dostumuzdan önce sosyal medya uygulamaları kutluyor. Bize uygun sağlanan içeriklerle git gide daha çok sosyal medyada zaman geçiriyoruz. Bu durumda para babalarının zenginliğine zenginlik katmasına neden oluyor. Bu da yetmezmiş gibi hayatımızdan çalınıyor. Gerçekte dolu dolu bir hayat varken bir ekrana bakarak ömrümüzü tüketiyoruz. Agresif, yalnız bireyler olduk.
Sosyal medyada gördüğümüz kusursuz bedenleri gerçek hayatta da arar olduk. Gerçeklik ve sanal algımız neredeyse tamamen kayboldu. En kötüsü nesnelliğimizi kaybettik. İyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı ayırt edemiyoruz. Okumuyoruz, sosyal medyanın önümüze sundukları ile yetiniyoruz. Bu gidişata bir dur demek lazım. Sosyal İkilem zaten bildiğimiz tüm bu acı gerçekleri suratımıza vuruyor. Ancak sosyal medya uygulamalarından bilgilerin çalınması, gizli dosyaların paylaşılması ya da bu verilerin daha kötü niyetli kimselerin eline geçmesine neden olan güvenlik açıkları hakkında konuşmuyor. Ne de olsa Netflix orijinal belgeseli. Kimse kendi ekmek teknesini baltalamak istemez.
Elif Soykan/Ajanda İstanbul