Köpek Dişi ile şahlanan başkaldırı: Yunan Tuhaf Dalgası’nın en iyi 5 filmi
Köklü ve çok verimli bir tarihe sahip olmasına rağmen Yunan sineması 1960’ların sonu ve 70’lerin ortasına kadar ülkede yaşanan askeri darbe nedeniyle baskılara ve kovuşturmalara maruz kaldı. Ardından Yunan Sineması denilince ilk akla gelen isimlerden ve aslında günümüz Yunan Tuhaf Dalgası‘nın da temellerini atan ünlü yönetmen Theo Angelopoulos üretimleriyle ülke sinemasını yeniden dünyada söz sahibi hale getirdi.
Yunan sinemasının Costa Gavras ve Costas Ferris ile birlikte en önemli figürlerinden birisi olan Theo Angelepoulos Kayıp (1982) ve Sonsuzluk ve Bir Gün (1998) filmleri ile Yunan sinema endüstrisindeki aksaklıklara rağmen büyük başarı yakaladı. Ardından Cannes Film Festivali’nde büyük yankı uyandıran Sonsuzluk ve Bir Gün filmi Altın Palmiye Ödülü’ne layık görüldü. Angelepulos’un açtığı başarı yolunda beş farklı Yunan filmi de ‘Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödülü’ne sahip oldu.
Başta Angelepoulos’un farklı ve farklı bulunduğu kadar etkileyici anlatımı ile bu akımı takip eden Yunan sinema yönetmenleri ülkedeki sinema endüstrisinin yeniden gelişmesini sağladı. Bu süreçte çok önemli filmlere imza atılarak aslında günümüzde ‘Yunan Tuhaf Dalgası‘ ya da ‘Yunan Tuhaf Akımı‘ diye nitelendirilen sinema akımının da temelleri atılmış oldu.
Yorgos Lanthimos öncülüğünde açılan yeni bir dönem
2009 yılına gelindiğinde ise bir süredir ülkedeki finansal krizden etkilenen sinema akımı yeniden ünlü yönetmen Yorgos Lanthimos ile şaha kalktı. Yunanistan sinemasında modern başkaldırının başlamasını sağlayan Köpek Dişi/ Dogtooth (2009) filmiyle dünya çapında ses getiren yönetmen çağdaşlarını, kendinden sonra gelen yönetmenleri de etkisi altında bıraktı. Bu durum Yunan sinemasının yeni bir atak yapmasını ve ‘Yunan Tuhaf Dalga Sinema Akımı‘nın adeta dillere destan işler üretmesini sağladı.
Tam da bu noktaya gelmişken ‘Yunan Tuhaf Dalgası’nın en belirgin özelliklerini taşıdığı düşünülen Köpek Dişi filminden biraz daha detaylı bahsetmeden olmaz. Garip tılsımı, sert ve ironik anlatımı ile izleyenleri sinsice içine çeken film geleneksel Yunan aile yapısının aksak yönlerine ve ülkedeki eğitim sistemine çok sert bir tokat niteliğinde.
Evden dışarı çıkabilmenin tek şartı: Köpek dişinin düşmesi
3 çocuklu geleneksel bir Yunan ailesindeki baskıcı baba figürü çocuklarının belirli bir yaşa gelene kadar evin dışına çıkmasına izin vermez. Artık erişkinlik dönemine yaklaşan çocuklarına anlattığı tuhaf ve fantastik sayılabilecek hikayeler ile çocukları dış dünya ile fiziksel ve duygusal temastan tamamen korumaktadır. Bahçeli büyükçe bir evde yaşayan aile fertleri genellikle yüksek duvarlarla örtülü korunaklı yeşil alanda ve havuzlarında vakit geçirmektedir.
Çocuklar dış dünyadan korkmakla birlikte içgüdülerinin yönlendirmesiyle meraklarını da kontrol edemeyecek düzeye gelmiştir. Çocukları evin içinde tutabilen en büyük etken ise köpek dişlerini kaybetmemiş olmamalarıdır. Babaları çocuklara ancak köpek dişleri düştüğünde dışarı çıkabilecekleri hikayesini uydurmuştur. Nerdeyse yetişkinlik dönemine gelmiş üç çocuk köpek dişlerinin düşmesini ve dış dünyayla tanışmaya hak kazanmayı beklemektedir.
Köpek Dişi’nde kusursuzca işlenen merak-korku dengesi
Sert ve ironik bir dilin hakim olduğu filmde kullanılan metaforlar dolaysız bir şekilde verilmesine rağmen bazı sahnelerdeki neredeyse karikatürize edilmiş görüntüler izleyiciyi hem rahatsız ediyor hem de bolca beyin jimnastiğine sürüklüyor. Çocukların dış dünyaya karşı duyduğu merak ve korkunun bir arada kusursuz bir denge içinde işlendiği filmde yer yer tüyleri diken diken edecek sahneler de mevcut.
Dışarıdan ‘eve kapalı kalmış, dış dünyayı tanımayan çocukların keşif merakı’ şeklinde kolayca çizilebilen tablo çocukların yetişkinlik dönemine yaklaşmış olması ile çok sert bir hal alıyor. Cinsellik, ergenlik, ensest ve silik anne figürünün birleşmesiyle adeta başlı başına bir kabusa dönüşüyor. Kız kardeşlerin, anne babalarının evlilik yıl dönümlerinde sergilediği özel dans performansıyla akıllara kazınan sahne dünya sinema tarihinin unutulmazları arasında.
Dünyaya ilham veren sistem eleştirileri
2009 yılında Köpek Dişi ile netleşen Yunan Tuhaf Dalgası halen birbirinden özel örnekler vermeye devam ediyor. Bu alandaki etkinin sinema üzerinde uzun süre korunacağı düşünülüyor. Yunan toplumundaki ırkçılık, ayrımcılık, baskıcı, şiddet taraftarı, homofobik unsurların ve otoriter/ataerkil geleneksel aile yapısının çok sert ve ustaca işlendiği filmler adeta dünya sinemasına ilham verebilecek özelliklere sahip.
Her geçen gün adından daha çok söz ettirmeyi başaran bu etkileyici akımın Ajanda İstanbul ailesi olarak izlediğimiz birkaç önemli örneğini de sizler için derledik.
Platon’un Akademisi/Akadimia Platonos/2009
Filippos Tsitos tarafından 2009 yılında hayata kazandırılan Platon’un Akademisi çok hassas konuları mizahi bir dille ele alıyor. Yunanistan’da yükselen sağ milliyetçi akım ile çatışan çokkültürlülük durumunun mizahi ve ironi dolu bir anlatımla ele alındığı filmde bir kahvede tüm gün boş boş oturan adamların bol diyaloglu sahnelerine şahit oluyoruz.
Ülkedeki göçmenlerden bıkmadan usanmadan şikayet eden bu kahve adamları bir gün asıl ırklarını öğrenirler. Peki, tüm gün tek yaptıkları göçmenlerden şikayet etmek olan bu sağ kanat partizanlarının bundan sonra hayatı nasıl değişecektir?
Zavallı/Oiktos/2018
Sevilen Yunan yönetmen Babis Makridis tarafından 2018 yılında beyaz perdeye uyarlanan Zavallı filmi ‘Yunan Tuhaf Dalgası‘nın belirgin özelliklerini taşıyan filmlerden. Ajanda İstanbul ailesi olarak en az Köpek Dişi kadar sevip tavsiye ettiğimiz Zavallı filmi tam bir acıma hikayesi.
Karısı komaya girdikten sonra oğlu ve köpeğiyle ile baş başa kalan üzgün bir adamın kendisine acıyan insanların varlığıyla kendini bulması. Acınma duygusundan duyduğu hoşnutluk nedeniyle acınmaya bağımlı hale gelen bir tuhaf adamın hikayesi.
Kendisine acıyan birileri olmayınca yaşam enerjisini ve hayati duygularını kaybeden bu adam kendini acındırmak için ne kadar ileriye gidebilir? İnsanların ona daha çok acıyabilmesi için neler yapacaktır?
Şiddet Güzeli/Miss Violence/2013
Yönetmen Alexandros Avranas tarafından 2013 yılında beyaz perdeye taşınan Şiddet Güzeli, Venedik Film Festivali’nde yönetmenine ‘En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandırdı. Akımın önemli temsilcilerinden olan filmde geleneksel Yunan ailesinde kapalı kapılar ardında kalan şiddet konusu işleniyor.
Yunan Tuhaf Dalgası’nda sertçe işlenen geleneksel Yunan aile yapısını gördüğümüz filmde, bir ailenin kızları doğumgününde intihar eder. Henüz 11. yaş gününde kendi isteğiyle hayatına son veren küçük kızın ailesindeki askıcı ve şiddet dolu ögeler bir bir ortaya çıkar. Kapalı kapılar ardında kalmış şiddetin düzeyi nedir?
The Lobster/Istakoz/2015
Yunan Tuhaf Dalgası‘nın en önemli temsilcisi ve Köpek Dişi filminin de yönetmeni Yorgos Lanthimos‘un ilk İngilizce filmi The Lobster Türkçe adıyla Istakoz, distopik bir film. Yönetmenin kurduğu distopyada yine kapitalist sistemin insan üzerinde kurduğu etki ve insanların bencilliği gibi sert konulara değiniliyor.
Yönetmenin metaforlarla dolu dünyasında kurduğu bu distopyada toplumdan kendini soyutlamış, yalnız insanlar bir otele kapatılır. Kırk beş gün boyunca insanlar en az bir kişiyle başarılı bir ilişki kurmaya zorlanır. Eğer ki bu yalnız insanlar verilen görevi yerine getirip en az bir kişiyle başarılı bir ilişki kuramazlarsa ömürlerinin sonuna kadar istedikleri bir hayvana dönüştürülürler. Peki, bu yalnız ve hayattan soyutlanmış insanlar kendilerinden beklendiği gibi başarılı ilişkiler kurabilecekler midir?
Xenia/2013
Yönetmen Panos H. Koutras tarafından 2013 yılında beyaz perdeye taşınan ve dünya çapında ses getiren Xenia LGBTİ konulu bir dram. Cannes Film Festivali’nde ‘Belirli Bİr Bakış’ bölümünde gösterime giren Xenia, anneleri öldükten sonra babalarını aramaya başlayan iki gencin ekseninde dönüyor. Adını kelime anlamı olarak ‘erkek bitki polenlerinde bulunan dominat vasıflar’ anlamına gelen Xenia’dan alan filmin adı dilimize uyarlanmamış.
İki gencin babalarını arayışları sırasında gerçekleşen yol karşılaşmaları üzerine kurulan filmde Yunanistan’da yükselen ırkçılık, aşırı milliyetçilik, göçmen karşıtlığı ve homofobi üzerine sert eleştiriler sunuluyor.
Elif Soykan/Ajanda İstanbul