Berkun Oya’nın gözünden memleket manzaraları: Bir Başkadır
Türkiye tarafından Netflix için çekilen ve platformda yayınlanan Türk yaratıcıların elinden çıkma son iş, Bir Başkadır. Yazar, senarist ve yönetmen Berkun Oya imzalı Bir Başkadır dizisi, Türkiye’de yaşayan, bu ülkede çalışan, üreten varolan farklı sosyoekonomik zeminlerden gelip de bir şekilde birbirinin hayatına giren insanların günlük hikayelerini anlatıyor. Farklı sosyoekonomik ve kültürel zeminlerden daha doğrusu kodlardan gelen bu insanların birbirlerinin hayatına olan temaslarını görüyoruz dizi boyunca.
Güzel şarkıları güzel insanları hatırlatmasıyla başlayalım
Bölümleri yaklaşık 45-50 dakika uzunluğundaki dizinin ilk sezonu platforma 12 Kasım tarihinde yüklendi. 8 bölüm şeklinde yayınlanan dizinin devamının gelip gelmeyeceği henüz belli değil. Ancak yüksek ihtimalle devamı olmayacak. Mini dizi olarak yayınlanan dizinin hikayesi her ne kadar çok uzun yıllar boyunca devam edebilecek potansiyele sahip olsa da ilk temasın verdiği canlı etkinin ilerleyen sezonlarda yaşanmayacağı gerçeği ve birçok ana olayın da aslında kendi içinde çözüme kavuşmuş olması bu ihtimali kuvvetlendiriyor. Dizide Öykü Karayel, Defne Kayalar, Funda Eryiğit, Fatih Artman, Derya Karadaş, Bige Önal, Tülin Özen, Alican Yücesoy, Gökhan Yıkılkan, Settar Tanrıöğen önemli rollerde oynuyor. Bölümlerin sonlarında popüler olduğu zamanlarda toplumun her kesimi tarafından kabul görmeyen ancak hiçbir zaman unutmaya ömrün yetmeyeceği sanatçı Ferdi Özbeğen’in şarkıları ve sahne performansları yer alıyor. 80’ler ve 90’lar Türkiye’sinin genel atmosferini yansıtan kesitlerin de bölüm sonlarında verilmesi izleyiciyi usul usul geçmişe götürüyor. Eski filmlerin mizacı ve samimi dokunuşunu içinde barındıran yapım gerçekten izlenmeye değer. Uzun geniş çekimler, eski Türk filmlerinden aşina olduğumuz müzikler de ayrı bir güzel, tabi.
Bu yazı, Bir Başkadır isimli Netflix’in orijinal Türkiye dizisi ile ilgili bir genel eleştiri yazısı olacak. Bu yazıyı yazan kişi yıllardır İstanbul’da yaşayan, üniversite mezunu, gazetecilik mesleğiyle uğraşan ve hemen hemen dizideki her türlü profille en az birkaç kez karşılaşmış bir Türk gencidir. Bu kişinin cinsiyet hanesinde de kadın yazmaktadır. Sinema ve dizi eleştirmek konusunda pek başarılı değildir yalnız. Sunacakları izlemeyi seven ve kendince günceli de takip etmeye çalışan ortalama bir izleyiciden çok öteye gidemeyebilir.
Bir Başkadır dizisini dijtaldeki diğer Türk yapımı dizilerden farklı kılan ne oldu?
Dizi hakkında detaylıca yazmaya başlamadan önce bu işi çok sevdiğimi ve taktir ettiğimi söylemem lazım. Şu ana kadar dijital dizi film izleme platformu Netflix için çekilen ve yayınlanan en iyi Türk dizisi. Bazı noktalarda yapaylıktan kurtulamasa da bazı noktalarda şahsi beklentilerimi karşılamasa da gerçekten çok çok iyi bir dizi. Gerçi hiçbir kurmaca kimsenin beklentilerini karşılamak için yapılmaz. Hiçbir senaryo esas temel izleyici alınarak da yazılmaz. Zaten beklenti karşılamak üzere yapılan dizi ve filmler bu denli üzerinde kafa yorulacak ve tahlil yapılacak işler de olmazlar. İşin içinde Berkun Oya gibi bir isim olunca insan ister istemez beklentisini yüksek tutuyor ama. Belki her noktada değil ama o da beklentiyi çok iyi bir şekilde karşılayabiliyor. Berkun Oya’yı yıllar önce Devlet Tiyatroları’nda izlediğim Bayrak oyunu ile tanımıştım. Çok beğenmiştim. Yine Oya imzalı Masum dizisi de oyundan uyarlama hatta. Şimdi gelelim asıl mevzuya. Neden bu kadar gündem oldu Bir Başkadır? Bir Başkadır dizisini diğer Türk dizilerinden farklı kılan ne oldu da bu kadar sevildi, bu kadar tartışma konusu oldu? Hem de yayınlandığı ilk günde! Demek ki benim gibi bu diziyi izlemek için hazır olda bekleyen çok fazla insan varmış. Herkes Türkiyeli bir dokunuş bekliyormuş kurmaca herhangi bir şeyde.
Herkesin ilk anda aklına gelen ‘Bir Başkadır Benim Memleketim’ şarkısı oldu
Öncelikle dizinin adından başlayalım Bir Başkadır. Hemen hemen herkesin aklına ilk olarak bende de olduğu gibi Ayten Alpman’ın o mis gibi sesinden duyup sevdiğimiz Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısı gelmiştir. Daha bu iki kelimeyi görür görmez ister istemez içimizden şarkının sözleriyle tekrarlıyoruz.
-Ancak bu güzel şarkıyı hatırlatmasıyla birlikte diziye bu ismin verilmesinin nedenlerinden biri de Ferdi Özbeğen’in Bir Başkadır isimli bir albümü olması da olabilir.- Gerçekten de ‘bir başkadır benim memleketim’ demiş Berkun Oya ve izleyiciyi yanıltmadan insan ve memleket manzaraları sunmuş dizide. Başörtülüsü, başörtüsüzü, eğitimlisi, eğitimsizi, dindarı, ateisti, seküler İslamcısı, muhafazakarı, liberali, Beyaz Türk’ü ve Kürt’üyle gerçek bir insan manzaraları panoraması olmuş bu iş. Toplumun hemen hemen her kesimini açık ve itinalı gözlemler sonucu gerçeğine en yakın haliyle gözler önüne sermiş Bir Başkadır. Oyuncular da öyle derinlikli ve hissederek oynamışlar ki, karakterlerin istisnasız hepsini televizyon dizilerinden ve sosyal medya platformlarından tanımamıza rağmen bu gerçekliğin bozulmasına asla izin vermemişler. Sanki tüm oyuncular meslek yaşantıları boyunca bu rolleri oynamak için beklemiş gibiler.
Karakterlerin içinde bulunduğu psikoloji çok güzel ve gerçeğe en yakın haliyle yansıtılmış
Bir Başkadır henüz günümüzde olduğu gibi dizilerde bol miktarda kullanılan psikolojik alt zemin temasını, henüz popüler olmadan önce, çok güzel kullanmış. Toplumsal hafıza, aileden gelen geleneksel alışkanlıklar, eğitimle çakışan, evrimleşen, değişen ya da kaybolan düşünceler, bireyin inkar ve inanç süreçleri de tüm kodlarıyla yine ustaca dizinin içine serpiştirilmiş. Herkes ayrı bir bireyken herkesin dünyayı ayrı bir yorumlama biçimi varken bunun yetişilen aile ve toplumdan tamamen bağımsız olamayacağını ve bunun hayatımızda birçok noktada bilinçaltımızdaki kodlarla şekillenen davranışlara neden olduğunu da çok net bir biçimde izleyiciye sunmuş. Tüm bu unsurları tek bir potada eritebildiği ve bunu yaparken sunilikten tamamen uzak gerçeğine en yakın biçimde izleyiciye sunduğu için de çok iyi bir iş olmuş. Hem yapaylıktan tamamen uzak hem de gerçeğine en yakın ifadelerini aynı cümle içinde kullanmamın nedeni ise işin bir kurmaca olması. Kurmaca olan her şeye toplum olarak gerçekmiş gibi yaklaştığımız ve karakterleri gerçekte var olan karakterlerle özdeşleştirmeyi sevdiğimiz bu dünyada hiçbir kurmaca üretimin -bu bir belgesel dahi olsa- bire bir gerçeği yansıtamayacağı gerçeğini hatırlatmak.
Önemli olan önce dinlemek sonra konuşabilmek yani iletişim
Bir Başkadır bir muayene odasında Öykü Karayel’in canlandırdığı Meryem karakterinin Defne Kayalar’ın canlandırdığı psikiyatr Peri ile gerçekleştirdiği psikiyatri seansı ile başlıyor. Daha ilk sahneden birbirinden her açıdan farklı olan ve farklı kodlarla dünyayı yorumlayan iki kadın karakterin birbirlerini dinleyerek tanımaya ve anlamaya çalışmasını göstererek ‘dinlemek’ asıl mesele diyor dizi. Hemen ardından da önemli olan bir diğer konunun da ‘konuşabilmek’ olduğunu ifade ediyor.
Dinleyeni de anlatanı da aslında kendi hayatının çıkmazlarında kaybolmak üzere olan karakterler
Olur olmadık zamanlarda aniden baygınlık geçirdiği için bir komşusu tarafından doktora getirilen fiziken bir sorunu olmadığı anlaşılınca da başka bir birimdeki doktor tarafından psikiyatra yönlendiren Meryem’in hikayesini dinliyoruz, neredeyse yarım saat boyunca. Yarım saat boyunca karakterlere çok yakınlaşmadan aralarındaki diyalogu izliyoruz. Bu tekdüze sahne öylesine heyecanlı ve akıcı bir hale geliyor ki birkaç dakika içinde her cümlenin ardından ‘acaba şimdi ne konuşacaklar, kimden bahsediyor bu kız?’ diye kendi kendine söylenmeden edemiyor insan. İlk sahneden içine çekiyor dizi ve hemen ardından olaylar gelişmeye başlıyor. Daha sonra Meryem’in doktoru Peri’yi bir başka muayene odasında Tülin Özen’in canlandırdığı Psikiyatr Gülbin’in danışanı olarak görüyoruz.
Başörtülü ve eğitimli bir kadın eksikliği dizideki ana hikayeyi de biraz zora sokuyor
Dizi hakkında daha fazla istenmeyen bilgi paylaşıp yazıyı okuyanların seyir zevkini kaçırmamak adına ilerleyen sahneler hakkında bir şey paylaşmadan genel olarak beklentilerimi karşılamayan noktalara değineceğim. Dizide yer alan her karakterin yanında bir de başörtülü, okumuş, eğitimli, sosyal hayatta aktif bir kadın karakter görmeyi çok isterdim. Bu karakterin ufacık bile var olması yapımın samimiyetini artıracak ve dizinin gerçekliğini daha üst seviyeye taşıyacaktı. Kendi isteğiyle başını örten, muhafazakar, başarılı, üniversite ya da en azından lise mezunu bir kadın karakterin eksikliği benim de izlerken hep bir eksik kalmama da neden oldu. Çok fazla böyle insan tanıdığım ve onların ne kadar görünür olduklarını çok iyi bildiğim için olabilir.
Anlatılan başörtülü/başörtüsüz çatışması mı yoksa eğitimli/eğitimsiz çatışması mı?
Hem bu karakterin eksikliği birazcık beni ana öyküden de uzaklaştırdı. Aslında böyle eğitimli, düşünen, sorgulayan ve hayatla dünyayla derdi olan bir karakter var dizide. Benim çok sevdiğim oyunculardan Gökhan Yıkılkan. Kendisini geliştirmeye son derece önem veren ve metafizikle ilgili olduğu kadar pozitif bilimlerle de alakalı bir karakter Hilmi’ye hayat veriyor dizide. Ancak bu karakter de alt tabaka diyebileceğimiz bir tabakadan ve erkek olduğu için bu yöndeki beklentimi yine karşılamaya yetmedi. Gerçek hayatta da daha çok kadınlar üzerinde gördüğümüz bu başörtülü/başörtüsüz, eğitimli/eğitimsiz ayrılığı ne yazık ki bir erkek karakter üzerinden derin ve çarpıcı ifade edilemiyor benim tarafımda.
Böyle bir karakter eksikliğinin hikayede yarattığı boşluğa daha da dikkat çekmek için bazı şeylerden bahsedeceğim. -Bu kısım henüz diziyi izlemeyenler için eser miktarda istenmeyen bilgi içerebilir.- Dizide esas olarak Peri ve Meryem karakterinin hitap ettiği sosyoekonomik ve kültürel tabakaların farklılığı anlatılmak isteniyor gibi görünüyor ama karşımıza çıkan sorular şu şekilde; başörtülü/başörtüsüz ya da muhafazakar/laik çatışması mı?
‘Herkes aynı, hepiniz aynısınız, bunların hepsi böyle’ gibi tüm kalıplaşmış ifadeler bir sahneyle gözler önüne serildi
Peri’nin başörtülü bir kızı arkadan gördüğü kadarıyla Meryem sanmasına şahit oluyoruz. Bu sahneyi, ilerleyen bölümlerde annesiyle gerçekleştirdiği bir telefon konuşması sırasında yaşadığı aydınlanma ve onun da öncesinde Meryem’e istemeden daha önceden tanıdığı başörtülü bir kadının adıyla hitap etmesi şeklinde gerçekleşen sahnelerin ön hazırlığı kabul edebiliriz. Peri, orada başka bir başörtülü kızı arkadan gördüğünde Meryem sanıyor. Burada ifade edilen şey kemikleşmiş ve faşist önyargılar, başörtülü herkesin tek bir kalıp içerisinde olduğu önyargısı.
Peri’nin gözünde tüm başörtülü kadınların aynı olduğu imajı çiziliyor bu minik sahnede. Daha sonra Peri annesiyle telefonda konuşurken Defne’nin annesinin yanında çalışan gündelikçi kızın adını karıştırdığını görüyoruz. Yanında çalışan kız başörtülü ve muhtemelen bir önceki çalışan kişi de öyle. Annesi de Defne’ye ‘ha Reşide ha Hazal ne fark eder’ gibi bir şey söylüyor. Burada anlamadığım nokta; bu insanlar alt tabaka ile mi duygusal yakınlık kurmayı mı beceremiyorlar yoksa başörtülü kadınlarla mı? Yoksa alt tabakadan bir insan illa ki başörtülü ve eğitimsiz midir? Eğer burada amaç bu insanlardaki önyargıyı kırmak ise burada hangi önyargı kırılıyor? Türkiye’de yaşayan bu eğitimli kadınlar kendileri gibi; eğitimli, başarılı, sosyal hayatta aktif hiç mi başörtülü bir kadınla karşılaşmıyor? Ya da Türkiye’de başörtülü, eğitimli, çalışan hiç mi kadın yok? Eğer yoksa özellikle de son zamanlarda sıkça gördüğümüz onca başörtülü yazar, öğretmen, doktor, avukat, gazeteci hangi ülkenin insanları? Bir başka ülkenin insanları mı? Ya da Türkiye’deki eğitimli ve başörtülü kadınların hepsi dizide Bige Önal’ın canlandırdığı Hayrunnisa karakteri gibi ‘aile ya da mahalle baskısı’ sonucu başını örtmek zorunda kalan, kendini aslında olduğu gibi ifade edemeyen insanlar mı?
Kürt kardeşler Gülan ve Gülbin ters işlense hikaye nasıl olurdu?
Bir diğer beklentim de şu yöndeydi; Tülin Özen’in canlandırdığı doktor Gülbin karakteri ile kardeşini canlandıran Derya Karadaş’ın oynadığı Gülan karakterlerinin çatışmasının tersi yönde işlenmesi. Burada çok daha derinlikli bir alt zemin oluşturulabilirdi. Başörtülü kardeşin yeri değiştirilseydi mesela. Gülan; zengin, muhafazakar, sosyetik ama okumamış bir Kürt kadını. Köyden şehire göç eden, muhafazakar, başörtülü, belki mevcut iktidarın yanında genç bir kadın. Gülbin ise onun tam tersi. Burada Kürt olmaları üzerinden yaratılan ikilem ve birbirlerini benzer olmadıkları için suçlamaları kadar muhafazakarlık çatışmaları üzerinden de tersi yönlü bir çatışma yaratabilirdi. Gülbin başörtülü bir karakter olsaydı daha çarpıcı olabilirdi. – Tabi çocukluğundan gelen önyargıları ile boğuşan bir karakter olan Peri, doktoru olarak asla onu tercih etmezdi.- Başörtülü ve eğitimli bir kadın eksikliği bu Türkiye mozaiğinde çok büyük bir eksiklik olarak karşıma çıktı. Üstelik bu başörtülü kadın karakterlerden bir tane de Peri’nin tersi şekilde işlenen bir karakter de olabilirdi. -Kabul, ben de çok şey istiyorum.- Ancak bu dizinin genelinde bulabileceğim tek görünür hata. En azından benim tarafımdan. Bunun dışında samimiyetine inandığım üzerine günlerce, haftalarca konuşmak istediğim bir iş olmuş.
Defne Kayalar, Derya Karadaş ve Öner Erkan asla es geçilmemeli
Dizinin geneli hakkında şimdilik söyleceklerim bu kadar. Ancak oyunculuklar hakkında da biraz konuşmak istiyorum. Öykü Karayel Meryem karakteriyle gerçekten de muazzam bir iş çıkartmış. Ama en az onun kadar ve hatta ondan bile daha iyi bir iş çıkartan Defne Kayalar’ı da es geçmek olmaz. Derya Karadaş da benim yine dizideki en ama enlerimden. Çok küçük birkaç sahnesi olmasına rağmen Öner Erkan da ağızları açık bırakacak derecede iyi oynamış.
Uzun lafın kısası Bir Başkadır Netflix için çekilen en iyi Türk dizisi benim gözümde. Memleket insanını her yönüyle kabul eden, kendinden bilen, seven, ayrıştırmayan ve bu tip konulara kafa yoran her insanın benim gibi olumsuz eleştirebileceği noktalar bulsa dahi çok severek izleyebileceği bir iş. Bizi bize, gerçeğine en yakın biçimde anlatabilen; ayrıca nitelikli, motivasyonu yüksek ve özgür bir alan tanındığında ne kadar yetenekli oyunculara sahip olduğumuzu gösteren, gururlandıran bir dizi Bir Başkadır.
Elif Soykan