Jean Louis Fournier: Sade, derin, sarsıcı

Jean Louis Fournier
Elif Soykan yazdı
Fransız yazar Jean Louis Fournier’ın eserlerini üç kelime ile özetlemek mümkün; sade, derin, sarsıcı.
Kimseyi Öldürmedi Benim Babam, Nereye Gidiyoruz Baba?, Kuzeyli Annem, Dul, Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık, Tek Yalnız Ben Değilim, Muzip Tanrı, Otopsim, Son Siyah Saçım ve İhtiyar Delikanlılara Bazı Öğütler. Bunlar, Fournier’ın dilimize çevrilen eserleri. Devamı da gelecektir kuşkusuz. Ülkemizde en ihtişamlı dönemlerinden birini yaşıyor yazar, eserleri dilden dile ve elden ele dolaşıyor çünkü.
Üretken ve kendini geliştirmekten yılmayan bir yazar Fournier… Hayatından notlar ve mektupları otobiyografik biçimde düzenleyip kısa romanlara dönüştürüyor. Birçoğumuzun yaşamayacağı kadar yoğun ve yine birçoğumuzun neredeyse her gün başına gelebilecek kadar sıradan anılarını bütünlüklü ve yalın bir şekilde okuyucusuna sunuyor.
Kısacık cümlelerin, paragrafların, anıların izleri derinlerde bir yerlere temas ediyor ve hatta bir parça içimizi yakıyor.
Eserlerindeki yalınlık ve ‘acıklı’ hal, evrenselliği yakalamasını kolaylaştıran temel unsurlar
Herkes kadar acı çeken herkes kadar yaşayan ve herkes kadar mutlu bir adam. Herkes gibi çeşitli başarısızlıklar ve mutluluklar yaşamış, bunları yönetmek konusunda yer yer yetersiz kalmış…
Yaşamından kesitler sunan kısa paragraflar eserlerinin belirleyici özelliklerinden biri.
Okuması kolay ancak hazmetmesi zor, en basit haliyle. Şiirleştirmeden şiir tadı veren, günlük yaşamın en sade notalarını en derinlikli hüzünlerle harmanlayan ve duyguları sersemleten bir anlatı gücüne sahip.
Kimseyi Öldürmedi Benim Babam’da annesinin, babasından kaynaklanan mutsuzluğunu ve ailenin geneline sirayet eden ‘babadan kaynaklı huzursuzlukları’ babasını yermeden sunuyor okuyucuya. Kötü bir baba ama kimseyi öldürmedi nihayetinde, zarar veriyordu ama en çok zararı kendineydi yine de, demek istiyor.
Nereye Gidiyoruz Baba? ise bambaşka bir mevzu, kendi babalığını masaya yatırıyor Fournier…
Engelli iki oğlanın babası olmaktan bahsediyor. Hayatta karşılığı kolayca bulunabilecek kadar bilindik bir deneyim belki ama yaratılmışların aklına geldiğinde dahi yüzünü asmasına neden olan, empati yapmak dahi istemediği bir durum aynı zamanda.
Fournier vazgeçmeden anlatıyor, diğer babalar ve oğullar gibi yaşadıklarını hayal ediyor. Hayallerini anlatıyor, hayallerini anlatırken sık sık yüzüne sert bir tokat gibi çarpan gerçekliklerden de araya serpiştiriyor. İfadesiz bir biçimde ve art arda soruyor oğlu, ‘Nereye Gidiyoruz Baba?’, Fournier cevap vermiyor, o sırada hayallerini yaşamaya ve anlatmaya devam ediyor.
Dul kitabındaki derinlik, “bilhassa Türk okurlarda karşılık buldu”, deniyor ancak mutlu birlikteliklerin gitgide ‘lüks’ haline geldiği günümüzde yaşlı bir adamın eşinin ölümünün ardından yaşadığı yalnızlık ve yoksunluk dünyanın her yerinde karşılığı olan sarsıcı bir durum.
Fournier, kaybettiği karısı Sylvie’nin kendisini eleştirdiği zamanlardan sıklıkla bahsederek işin temelinde karısıyla nasıl tamamlandığını anlatıyor Dul adını verdiği kitabında.
Birliktelikleri yürütmek konusunda olduğu gibi ayrılıkları yürütmek konusunda da kadınların erkeklere kıyasla daha başarılı ve tutarlı olduğunu ima eden Fournier, -hiç haksız değil, hatta bunu yazar değil ben söylüyor bile olabilirim- bu sebeplerle bir erkeğin geride kalmasının çok daha acıklı bir durum olduğundan söz ediyor.
Slyvie’nin kendisinin arkasında kalsaydı muhtemelen hayatını daha iyi yürüteceğinden, işlerini ihmal etmeyeceğinden bahseden Fournier, karısı tarafından sevilmediğine değil, kadınların erkeklere göre acıyla baş etme konusundaki başarısına gönderme yapıyor.
Kendisinin de dediği gibi eşinden çok kendini anlatan Fournier, alışkanlıklarından, yaşamının belirleyici ancak önemsiz olarak kabul edilen detaylarından bahsediyor. Bu detaylar ve keşmekeş içerisinde eşiyle didişmelerinin bile bir ahengi olduğuna değinerek hem ölen eşini hem de evliliklerini onore ediyor kendi üslubunca.
‘Tek Yalnız Ben Değilim’ olgun dönemin melankolik anlatısı
Fournier’ın kendisinin de ‘en melankolik eserim’ diye nitelediği Tek Yalnız Ben Değilim’de, eşini kaybettikten sonra yaşadığı derin depresyon ve istenmeyen bir zamanda istenmeyen bir şekilde gelen derin yalnızlığın nasıl ağır ve ağdalı bir acıya dönüşebileceğini gözler önüne seriyor. En fazla mübalağa olabileceği düşünülen türden bir acının gerçekliği karşısında tüylerimizi diken diken ediyor.
Ayrılmalar, kavuşmalar, ölümler, yalnızlıklar ve canlılara dair çeşitli acılar… Herkes kadar acılı herkes kadar mutlu, herkes kadar hüzünlü anlatılar Fournier’ın eserleri. Sade, derin, sarsıcı…
Ve ben, sade, derin ve sarsıcı şeylerin müptelası olmak konusunda deneyimliyim.
28/07/2023