Günümüzün Ebu Zer’i olmak zor değil
Çöldeki kum taneciklerinin arasında adeta bir yıldız gibi parlayan Ebu Zer’in hayatını anlayabilmek için Ebu Zer gibi yaşamayı da bilmek gerekiyor. Günümüz Müslümanlarının hayat tarzından çok uzakta, helalden başkasına el uzatmamayı bir yaşam biçimi olarak benimseyen Ebu Zer’i bize en iyi tanıtan ise “Sizi rahatsız etmeye geldim” diyen Ali Şeriati oluyor.
Çağdaş İslam dünyasının en önemli düşünce adamlarından biri olan Ali Şeriati; yazdıkları, söyledikleri ve düşündükleriyle Müslüman halkların çok da alışkın olmadığı bir sosyolog. Minimalizm’in yanı sıra Marksizm’in de büyük savunucularından olan İranlı yazar; kitaplarında bahsettiği kişiler sayesinde, bu zamana kadar alışkın olduklarından daha fazlasını duymayı kendine zarar olarak gören yumuşak karınlara birer tekme atmayı başarıyor. Müslümanların daima sesini çıkaran, başkaldıran, sorgulayan insanlar olması gerektiğini savunan Ali Şeriati; bunu Ebu Zer’in hayatını anlattığı kitabıyla bir kez daha gösteriyor.
“Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur”
Belki de İslam dünyasının ilk sosyolisti olan Ebu Zer, makamlarının nimetlerini düşüncesizce kullanan dönem imparatorlarının karşısına dikilmesi ve olanları sorgulamasıyla dikkat çekiyor. Öldüğünde devletten gelecek kefeni bile kabul etmeyecek kadar şerefli olan sahabe, bugün Ortadoğu’da yaşanan savaşların sebeplerini de bir bakımdan yüzümüze vurmuş oluyor. İnandığı ve savunduğu doğrular karşısında duranlarla savaşmaktan çekinmeyen ancak bunun karşılığında büyük eleştiriler alan Ebu Zer için Hz. Muhammed şunları söylüyor: “Gökkubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur” (Tirmizi, “Menakıb”, 35 ; İbn Mace, “Mukaddime”, I)
Ebu Zer’i anlamanın ilk yolu okumak
Söylediklerinin yanı sıra yaşam tarzıyla da kendine hayran bırakan ilk dönem Müslümanlarından Ebu Zer’in hayatını anlatan Ali Şeriati “Bir kez daha Ebu Zer” kitabına Ebu Zer’in kıldığı ilk namazla başlıyor. Doğrunun savunucusu Ebu Zer’i son anlarında yaşadıklarına kadar okuyucuya tanıtan Ali Şeriati; gösterdiği bu hayat biçimiyle aslında gerçek bir Müslümanın nasıl olması gerektiğinin de özetini yapmış oluyor.
Hakkı hakk adına savunanların bile ağızlarını açar açmaz taşlanmaya başlandığı günümüzde birer Ebu Zer olmak zor, peki bunu denemek de o kadar zor mu? Elbette değil! Üstelik bunu yapabilmek için bir din adamı, bir düşünce insanı ya da profesör olmak da gerekmiyor; bunu başarabilmenin tek yolu iyi olmak ve iyiyi istemekten geçiyor. Belki sokakta gördüğümüz bir hayvana yardım etmek, belki yemeği olmayan biriyle yemeğimizi paylaşmak ya da pembe yalanları bile hayatımızdan çıkarmak bizi Ebu Zer’in hayatına ve onun düşüncelerine yaklaştırmaya yetiyor. Ancak bunun için Kur’an’ın ilk emrine uyarak okumak gerekiyor. Okudukça yeni bilgiler edinmek, doğru bilinen yanlışları düzeltmek mümkün. Zaten kötüyü iyiye, iyiyi de daha iyiye dönüştürebilmenin daha kolay bir yolu yok.
Sorgulamadan kabul etme, uyuşukluktan uyan!
Ebu Zer ve onun gibilerin hayat hikâyelerini anlatan kitapları okuduğumuzda anlamamız gereken birkaç önemli nokta daha var. Ali Şeriati sayesinde oldukça yakından tanıdığımız Sahabe Ebu Zer; bize zulme rıza göstermemeyi, yardımlaşmayı ve kazanılanlar karşısında gaflete düşmemeyi de gösteriyor. Ali Şeriati’nin akıcı kalemi sayesinde kitabı okumaya başladığımız andan itibaren Hz. Muhammed’le Arap çöllerinde geziyor, Hz. Ömer’le insanlara yardımcı olabilmek için koşturuyoruz. Günümüzün kasvetli havasından bizi bir nebze de olsa uzaklaştıran kitap sayesinde dünya dertlerini de ardımızda bırakıyoruz. Kitabın sonlarına doğru ise sorgulamadan kabul etmemenin de, uyuşukluktan uyanarak silkelenmenin de bizim için ekmek ve su kadar önemli olması gerektiğini anlıyoruz. Peki Ebu Zer birkaç sayfalık bir kitapla nasıl bu kadar içimize işliyor?
Son anına kadar doğru bildiğinden şaşmadı
Peygamber’in ‘dostum’ diye seslendiği Sahabe Ebu Zer, İslam dini yayılmadan yıllar önce putlara tapmayı bırakıyor ve namaz emrolunmadan çok daha önce namaz kılmaya başlıyor. Hatta kendisine “Daha kıblenin yönü bile belli değil. Ne yöne doğru namaz kılıyorsun?” diyenlere “Allah’ın beni çevirdiği yöne” diye cevap veriyor.
Hz. Ali’nin kendisini peygamber ve İslam inancıyla tanıştırmasından sonra Müslüman olmaya karar veren Ebu Zer, Hz. Muhammed’in canının sağlığı için bunu saklı tutmasını öğütlemesine rağmen meydana gelip “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun elçisidir. Bilin ki artık ben de Müslümanım” diye bağırıyor. Böylelikle inandığı doğruyu ilk kez diğer insanlara haykırmış oluyor ve bunun sonucunda ise bayılıncaya kadar dövülüyor. Ama Ebu Zer’in çektiği sıkıntılar bunlarla da bitmiyor. Ömrünün son anlarına kadar doğruyu dile getirmekten çekinmeyen Ebu Zer; sağlığını da, malını mülkünü de inandığı doğrunun yoluna harcıyor.
Peygamber’in “Yalnız yaşayacaktır, yalnız ölecektir ve yalnız haşrolunacaktır” diye sözünü ettiği Ebu Zer, kitabın son sayfasında açlıktan ve yorgunluktan bitap vaziyette karısıyla bir başına kalıyor. Kefenlenmek için bir beze bile sahip olmayan sahabenin başına, beşi devlet memuru olmak üzere altı kişi geliyor. İçlerinden birinin annesinin ördüğü beze sarılarak gömülen Ebu Zer, tüm yaşamı boyunca istediği ve hak ettiği üzere kul hakkı yemeden toprağa veriliyor. Peygamber dostu Ebu Zer’in sadece Müslümanları değil, doğruluğa ve dürüstlüğe inanan tüm insanları etkileyecek hikâyesi böylece son buluyor.
Bizi hakkın ve mütevazılığın gerekliliğine böylesine inandıran Ebu Zer’in hikayesini bize ulaştıran Ali Şeriati ise Şiiler tarafından Sünni, Sünniler tarafından ise Şii olmakla suçlanarak şehit ediliyor. Ancak belli ki ne Ebu Zer’in yaşadıkları ne de Ali Şeriati’nin hayatı dünyayı daha iyi bir yer haline getiremiyor. Oysa dünya hepimizin kardeşçe yaşayabileceği ve iyilikle daha iyi bir yer haline getirebileceği bir gezegen değil mi? Öyleyse bugünden itibaren birer Ebu Zer olmalı, iyiliğin ve iyi olmanın gücüne inanarak dünyayı değiştirmeye başlamalı!